Dünyayı değiştiren bilimsel deneyler

Dünyayı değiştiren bilimsel deneyler

Nisan 26, 2021 0

Milli Bilim Derneği’ne göre, 2007 senesinde Amerika, araştırma ve geliştirmeye 368 milyar dolar tüketti.

Bunun yüzde 18’inin esas araştırmaya giderken, yüzde 22’si pratik problemleri çözmek için yapılan araştırmalara tüketildi.

Her sene bilim adamları laboratuarlarında ve dışarıda bir hayli deney yapıyor. Howstuffworks adlı internet sitesinde yer alan yazı, kendileri için en hayret verici 10 deneyi açıklıyor. Bugüne kadar yapılan ve biyolojiden, kimyaya, fizikten psikolojiye kadar muhtelif disiplinlerin yürüttüğü deneyler şöyle:

1. Otorite biçimleri: Milgram deneyi, insanların otorite sahibi bir birey veya müessesenin isteklerine, kendi vicdani bedelleriyle çelişmesine karşın itaat etmeye ne miktarda istekli olduklarını ölçme emeliyle Stanley Milgram tarafından yapılmıştı.

Deneyden evvel hocaya başka bir deyişle otorite sahibine, 45 voltluk bir elektrik şoku uygulanarak talebeye uygulayacağını sandığı şokun neye benzediği hakkında bir fikir verilmiş oluyordu. Hocaya daha sonra talebeye öğretmesi emeliyle kelime çiftlerinden oluşan bir liste veriliyor, hoca da bu listeyi evvel talebeye bir kere okuyarak işe başlıyordu. Ardından hoca listeyi oluşturan kelime çiftlerinin ilk kelimelerini teker teker okuyor, okuduğu her kelime için talebeye dört adet alternatif sunuyor, talebe de bu alternatifler arasından doğru olduğunu düşündüğü yanıtı bildirmek için bir yanıt düğmesine basıyordu. Verdiği yanıt yanlış ise, her yanlış yanıt neticeyi giderek çoğalan elektrik şoklarına maruz kalıyordu. Yanıt doğru ise hoca sonraki kelime çiftine geçiyordu.

Kobaylar, talebenin verdiği her yanlış cevaba karşılık onun asıl şoklara maruz kaldığını sanıyorlardı. Hakikatte ise şok uygulanmıyordu. İşbirlikçi kobay asıl kobaydan parçaladığı zaman, geçtiği odada elektroşok aygıtına bütünleştirilmiş bir ses kayıt aygıtını çalıştırıyordu, bu aygıt da her şok seviyesine karşılık evvelden kaydolunmuş bir çığlık sesini çalıyordu. Voltajın birkaç kez artırılmasından sonra oyuncu, kendisini yan odadaki kobaydan ayıran duvarı yumruklamaya başlıyordu. Birkaç kez yumrukladıktan ve kalp rahatsızlığını anımsattıktan sonra ise artık suallere yanıt vermemeye ve şikayette bulunmamaya başlıyordu.

Birçok insan deneylerin etiğini denetledi, fakat neticeler çekiciydi. Milgram, vasat insanların liyakatsız kurbanlar üzerinde çile edeceklerini gösterdi, zira otorite bunu yapmalarını buyuruyordu.

2. Pavlov Deneyi: Rus psikolog ve kimyager Ivan Pavlov, tükürük salgılanmasıyla mide hareketi arasındaki etkileşimi kavramaya çalışıyordu. Pavlov, zati midenin tükürük salgısı oluşmadan sindirime başlamadığını anekdot etmişti. Sonraki evrede, Pavlov’un köpekler üzerinde yaptığı normal şartlanma deneyleri yer alıyor.

Köpeğe ilk olarak birkaç defa zil çalınır. Fakat köpek tepki vermez. Sonradan et verilir. Köpeğin salyaları akar. Sonra et ile beraber zil çalınır. Daha sonra et verilmediği halde zil çalındığında köpeğin ağzının suyunun aktığı görülür. Koşullu ya da koşullandırılmış refleks sınan hadise de budur. Pavlov, bu tutumun, psikolojik aktiflikle aynı olan yüksek seviyede asap faalliğinin bulgularından biri olduğunu öne sürer ve psikoloji alanında geçerli tek yaklaşımın deneysel usul olduğunu vurgular.

1903 senesinde çalışmasının neticelerini yayınlayan Pavlov, bu alandaki çalışmalarından dolayı 1904 senesinde Nobel Fizyoloji ve Tıp Mükâfatı’nü kazandı.

3. Radyoaktivite deneyi: 1897 seneyi Marie Curie için çok ehemmiyetliydi. 1897’de, daha evvel Henri Becquerel’in duyurduğu, uranyum tuzlarının yaydığı, sonraları radyoaktivite olarak adlandırılacak ışın üzerine ayrıntılı araştırmalara başladı. Fakat, Eylül 1897’de bebeğinin dünyaya gelmesi, çalışmalarına ara vermesine neden oldu. 1898 başlarında çalışmalarına sürat veren Marie, toryumun da bu ışınları yaydığını fark etti. Bu noktada eşi Pierre de kendi çalışmalarını vazgeçerek Marie’ye dayanak etmeye başladı.

Bu arada Becquerel, iki farklı uranyum mineralinin daha etkin olduğunu keşfetti. Mineralleri muhtelif kimyevi operasyonlardan geçirdikten sonra polonyum ve radyum elementlerini elde etti. Temmuz 1898’de Curie’ler yeni radyoaktif bir element olan ve uranyumun radyoaktif bozunmasından ortaya çıkan polonyumu bulduklarını duyurdular.

Marie, 1903 senesinde doktorasını vererek Fransa’da gelişmiş bilim alanında hekime unvanı alan ilk bayan oldu. Aynı sene kocası ve Becquerel ile paylaştığı Nobel Fizik Mükâfatı’nü alarak, tarihte Nobel Mükâfatı alan ilk bayan oldu. 1911 senesinde radyum ve polonyumun bulguyu ve incelenmesindeki rolünden dolayı Nobel Kimya Mükâfatı’ne layık görüldü. Böylece tarihte iki Nobel mükâfatına sahip ilk birey oldu.

4. Işığın varlığı: Işığın hareketi, normal fizikçileri karasızlıkta vazgeçiyordu. Bilim adamları ışığın uzaydaki hareketini açıklayabilmek için tam uzayın ‘tutsak’etherismini verdikleri bir madde ile dolu sayıyorlardı. Onlara göre, ışık titreşimleri ancak bu madde aracılığıyla bir yerden bir yere gidiyordu. Dünyada, başka gök cisimleri de bu tutsak denizinin içinde yüzüyorlardı. İki Amerikalı fizikçi A.A. Michelson ile E.W. Morley, 1881 ve 1887 senelerinde uzayda ‘tutsak’ diye bir madde bulunup bulunmadığını kavramak için deneyler yaptılar. Bu deneylerin sonunda uzayda asla böyle bir madde olmadığı anlaşıldı.

Deney tertibatları yarı gümüşlenmiş bir ayna tarafından oluşturulan bir çift ışığın girişiminden incelenmesinden katlanıyordu. Işık hüzmelerinden birisi tutsak akıntısına dik bir yol izleyerek başka bir aynaya sevk ediliyor. Değişik ışık hüzmesi ise tutsak akıntısına paralel bir yol izleyerek başka bir aynaya gidiyor. İki hüzme de en sonunda gözleme ekranında buluşuyorlar. Bu tertibattaki uzunluklar, tertibat statik yakalandığı zaman tutsak akıntısı olmadığı zaman bu iki farklı yoldan gelen ışınların birbiri ile teşebbüs yapabileceği bir şekilde ayarlanmıştı. Tertibat hareket ediyorsa dünyanın hareketi tutsağın varlığı gidişatında bir tutsak akıntısı oluşacak ve bu da gelen ışınların teşebbüs şartlarının bozulmasına yol açacaktı. Ancak böyle bir tesir kollanamadı. Başka Bir Deyişle tutsak denilen bir civar olmadığı tanımlandı.

5. X ışını düşüncesi: Protein kristallografisi bilim dalının kurucusu olan Dorothy Crowfoot Hodgkin, biomoleküllerin üç ebatlı yapılarını tanımlamak için kullanılan X-Işını kristallografisi tekniğinin liderliğini yaptı. En ehemmiyetli zaferleri kolesterol, penisilin , B-12 Vitamini ve insülinin moleküler yapılarının bulguyudur. B-12 Vitamini üzerine çalışması ile 1964 Nobel Kimya Mükâfatı kazandı. İnsülin üzerine etkin çalışmalar yapan laboratuarlarla işbirliği yapan ve nasihatler veren Hodgkin, dünyayı gezip insülinin ve onun şeker hastaları için ehemmiyetini anlatan konferanslar verdi.

6. Atom çekirdeğinin kesin ispatı: Fizikçi Ernest Rutherford, atomun yapısını ortaya çıkaracak deneylerine başladığında radyoaktivite çalışmasından dolayı 1908 senesinde Nobel Mükâfatı kazanmıştı.

X ışınlarının gazlar içinden geçerken çok rakamda artı ve eksi elektrik yüklü parçacık ortaya çıkmasına, başka bir deyişle iyonlaşmaya yol açtığını, bu parçacıkları yine birleştirerek nötr atomlar oluşturduğunu buldu. Rutherford ayrıca bu iyonların süratini ve birbirleriyle birleşerek yine gaz molekülleri oluşturma müddetini tanımlamaya müteveccih bir usul geliştirdi. İyonlaşma eforu yüksek olan ama basitlikle soğurulabilen ışın cinsini alfa ışınları, daha az iyonlaşmaya yol açan, ama girim eforu daha yüksek olan ışınları da beta ışınları olarak adlandırdı.

19. asrın sonuna doğru Rutherford, radyoaktifliğin bir elementin atomlarının başka bir elementin atomlarına kendiliğinden dönüşme süreci olduğu neticesine vardı. Maddenin değişmezliği kavramına sıkı sıkıya bağlı bir hayli bilim adamı bu görüşe karşı çıkmasına karşın Rutherford’un görüşlerinin doğruluğu kısa vakitte anlaşıldı.

7. İlk aşı: 20. Asrın sonlarında çiçek hastalığı tamamen sona erene kadar, hastalık oldukça ciddi bir Sağlık problemiydi. 18. Asırda İsveç ve Fransa’da binlerce çocuğun vefatına yol açtı. İngiliz bilimadamı Edward Jenner, öğretmeninin önerisiyle 1775 senesinde, o yarıyıllardaki en yaygın ve can alan hastalık olan çiçek hastalığı ile alakalı araştırmalara başlamıştır. Araştırmaları neticeyi çiçek hastalığına aşı bulan Jenner aynı sene köyünde baş gösteren çiçek hastalığı salgını karşısında çocuklar üzerinde aşısını sınadı ve pozitif neticeler aldığını kanıtlaydı. Daha sonra 1796’da buluşu ile alakalı detaylı bir rapor yayımladı ve buluşu gerek Avrupa’da gerek ise Birleşik Amerika’da alakayla karşılanmış ve özümsenmişse de yarıyılım tıp alimleri aşıya karşı çıkmışlardı. Fakat elde edilen neticelerin galibiyeti nedeni ile 1870 senesine gelindiğinde binlerce insan aşılandı. Daha sonraki senelerde çiçek aşısı İngiltere’nin dışında da yaygınlaşmış, bugün ise tüm dünyada kullanılıyor.

8. dna parolası çözüldü: James Watson, 1954 senesinde yaptığı çalışma ile Deoksirübo Nükleik Asidin ikili helezoni yapısını, analist Francis Crick ile bularak Nobel Mükâfatı aldı. Ancak bu bulgu içinde Londra’daki King’s Kolejinde kristalograf olarak çalışan Rosalind Franklin’in de katkısı büyüktü. Şayet 38 yaşında kanserden can vermeseydi o da verilecek Nobel mükâfatını paylaşabilirdi. Deoksirübo Nükleik Asidin çift helezoni olduğunun bulunmasında Rosalind Franklin’in X ışını fotoğrafları kilit rol oynadı. Ancak kendisi X ışını fotoğraflarını doğru açıklayamadı.

Dünyayı değiştiren bilimsel deneyler
Zaman

Yaftalar : Yeni jenerasyon teknolojiler

Tags: Dünyayı değiştiren bilimsel deneyler, Güncel Teknoloji Haberleri, Teknoloji Categories: Teknoloji
PAYLAŞ PAYLAŞ PIN EKLE PAYLAŞ PAYLAŞ PAYLAŞ
Related Posts