Türkiye Tabiatl Yaşamı Koruma Vakfınca hazırlanan, “Suyun Yeryüzündeki Macerayı” isimli kitapta, 2050 senesine gelindiğinde Dünya’nın su için birbirine gireceği anlatılıyor.
Türkiye Tabiatl Yaşamı Koruma Vakfınca hazırlanan, “Suyun Yeryüzündeki Macerayı” isimli kitapta, 2050 senesine gelindiğinde Güney Afrika’da, Güney Avrupa’da, Orta Doğu’da ve Amerika’nın kuzeybatısındaki akarsulardaki su ölçüsünde yüzde 10 ile 30 arasında düşüş yaşanacağı öngörüsünde bulunuldu.
Kitabın, “Abuhava Farklılığının Su Kaynaklarına Tesiri” kısmında, abuhava farklılığının insanlar üzerindeki mümkün tesirlerini varsayım etmeye müteveccih çalışmalarda, en ehemmiyetli neticelerin su kaynakları üzerinde oluşacağının ortaya çıktığı ifade edildi.
Su savaşları
Abuhava farklılığının dağ ekosistemleri üzerindeki tesirini araştıran Amerikalı tahlilcilerin öngörülerine yer verilen kitapta, buna göre, dağlarda biriken karların ve dağların doruklarındaki buzulların, dünya çapında takribî 1,6 milyar insanın su ambarı olduğu, 50 sene içerisinde seyyarenin ısınmasıyla bu kaynakların hasar göreceği, milyonlarca insanın susuzluk suratından birbirine gireceği ve yeni su kaynakları bulma çabası başlayacak.
Kitapta, etraf ve tabiat koruma çalışmaları, yeni kaynaklar bulmaya müteveccih araştırmalar, su sistemlerindeki firariler ve sızıntıların giderilmesi gibi tedbirlerin, bu metamorfozun tesirlerini gevşeteceği ifade edilerek, “Buna rağmen, eriyen kar kütlelerinin ve giderek yok olan buzulların yaratacağı yeni vaziyete geçim sağlamak için tarım teknolojilerinde, endüstriyel uygulamalarda ve hayat şekillerinde köklü farklılıklar yapılması gerekecektir” denildi.
Kar yerine yağmur
Yerkürenin daha süratli ısınmasıyla yağış ölçüsünde farklılık olmasa da yağışların büyük bir kısmının kar yerine yağmur biçiminde olacağı ifade edilen kitapta, daha sıcak bir dünyada karların daha kısa vakitte eriyeceği, bunun da yaz ve güzlerde daha az su olacağı anlamına geldiği belirtildi.
Kitapta, çoğu fosil sudan oluşan buzulların erimesinin tesirlerinin “vahim” olabileceği vurgulanarak, şu öngörülerde bulunuldu:
“Antarktika’dan ve Grönland’dan sonra en büyük buz kütlelerinin bulunduğu Himalayalar’ın ve Hindukuş Dağları’nın beslediği akarsular, dünya popülasyonunun yüzde 50’sinden aşırısının su ihtiyacını karşılar. Bununla beraber, Çin’de yapılan bir araştırmanın neticelerine göre, son 25 sene içerisinde dağlardaki kar örtüsü ve buzul ebatlarında küresel ısınmaya bağlı ehemmiyetli küçülmeler yaşanmıştır.
Deniz seviyeleri yükselecek
1960’ların sonlarından bu yana, Kuzey Yarıküre’de kar örtüsünde yüzde 10’luk eksilme olduğu tespit etilmiştir. Orta ve daha yukarıya enlemlerde, göl ve derelerin senelik buzla kaplı kalma müddetlerinde kısalmalar yaşanmıştır. 1950’lerden 2000’li senelere kadar geçen vakitte, Kuzey Yarıküre’de bahar ve yaz aylarındaki deniz buzulu ebatlarında yüzde 10-15 oranında küçülmeler görülmüştür.
Önümüzdeki süreçte ummanların ılıklaşmasıyla dağ buzullarının ve kutuplardaki buz örtüsünün erimeye devam etmesi beklenmekte ve deniz seviyelerinin yükseleceği varsayım edilmektedir. Deniz seviyelerindeki yükselme, kıyı ekosistemlerinde büyük farklılıklar yaratacak, denizlerin karalar üzerinde ilerlemesiyle arazi kayıpları oluşacak, kıyı aşınmayı çoğalacaktır.”
Derelerin senelik debisi
Gelecekte derelerin debisini varsayım etmeye müteveccih abuhava modellerine de yer verilen kitapta, “2050 senesine gelindiğinde Batı Afrika’da Ekvator bölgesinde, Güney Amerika’da La Plata Havzası’nda, Kuzey Amerika’da ve Avrasya’da kutuplara yakın bölgelerde derelerin senelik debisinde yüzde 10 ile 40 arasında çoğalışların olacağı belirtilmektedir.
Bu sırada, Güney Afrika’da, Güney Avrupa’da, Orta Doğu’da ve Amerika’nın kuzeybatısındaki derelerde yüzde 10 ile 30 arasında düşüş yaşanacaktır” denildi.
Kitapta, ırmaklarda daha fazla suyun akacak olması pozitif bir büyüme gibi görünse de aniden yaşanacak taşkınların ehemmiyetli meselelere yol açabileceği, suyun aniden çok yoğun şekilde akmasının, depolanmasını güçleştireceği ifade edildi.
Türkiye, tehlike grubu yüksek ülkeler arasında
Türkiye’nin, küresel ısınmanın mümkün tesirleri açısından tehlike grubundaki ülkeler arasında bulunduğu vurgulanan kitapta, şunlar kaydolundu:
“Kurak ve yarı kurak abuhava kuşağında yer alan Türkiye’de, küresel ısınmanın tesiriyle su kaynaklarının zayıflayacağı, kuraklık ve çölleşme meselelerinin daha da çoğalacağı, orman yangınları ve buna bağlı ekolojik bozulmaların yaşanacağı öngörülmektedir. Birleşmiş Milletler Abuhava Farklılığı Konferansı’nda IPCC, 1901-2000 seneleri arasında Türkiye’de her on senede sıcaklıkların 0,2 santigrat dereceye kadar çoğaldığı, yağışlarda vasati yüzde 10 düşüş yaşandığı belirtilmiştir.
2071-2100 arasında ise Türkiye’de günlük yağış ölçüsünün 0,25 milimetreye düşmesi, buğulaşmanın artması, orman yangınlarının çoğalması, su kaynaklarındaki zayıflamaya bağlı olarak iç sularda yaşayan balık cinslerinde eksilme yaşanması beklenmektedir. küresel ısınma sebebiyle buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi neticesinde Türkiye’de Seyhan, Ceyhan, Göksu, Büyük ve Ufak Menderes, Bakırçay ve Gediz gibi deltaların da sular altında kalacağı varsayım edilmektedir.”
Kitapta, “Türkiye’nin gelecekte ırmaklarının senelik debilerinde yüzde 20-50’lik eksilmelerle beraber daha kurak günler yaşayacağı, bu sebeple sulak alanların yönetimi ve usçu kullanımının daha da ehemmiyet kazandığı” belirtildi.