İnsanların ve genlerin benmerkezci olarak nitelendirildiği dünyada acımanın yeri neresi
Büyük balığın minik balığı yuttuğu tabiatta acıma neye fayda? Nereden kazanç, neyle beslenir? Bilimciler şefkat, rekabet ve dayanışmanın sırrını ayna nöronlarda, karınca kolonilerinde ve arı kovanlarında aydınlatmaya çalışıyor.
Fyodor Dostoyevski tamıyla hatasız ve faziletli bir insanı anlattığı Ahmak isimli romanında “Acıma, insan varoluşunun esas ve belki de yegâne prensibi” yazmıştı. Acıma imtiyazsız her kültürde en yüce duygu. 12 kil tabletten oluşan ilk yazılı metin Gılgamış epopesinden modern edebiyata en önemli fazilet. Sami dillerde acıma ile aynı radikal gelen rahim, yaşama başladığımız yer. Acıma yalnızca insanın değil, hemen her inanışa göre Yaradan’nın da niteliklerinden biri.
İÇİNDE NE VAR?
Richard Dawkins, Gen Egoisttir isimli kitabında her genin varoluş esasının kendi kesintisizliğini sağlamak olduğunu korunuyor. Bir gen için var olmakla yok olmak arasındaki fark, o genin ifade edildiği organizmanın hayat ve faize galibiyetine bağlı. Böyle bir kumpasta hangi “ahmak” organizma, başkalarının acısını, cılızlığını paylaşır, hatta bu kaderde kendi hayatına mülk olabilecek özveriler yapar.
Peki, insanların ve genlerin benmerkezci olarak nitelendirildiği dünyada acımanın yeri neresi? Denetlemeye, acıma duygusunu oluşturan iki bileşenin, empati ve fedakarlığın biyolojik mekanizmasını araştırarak başlayalım.
YAKIŞIKLI DEĞİL AMA EMPATİK
Başkasının duygularını çözebilme, kendini onun yerine koyabilme anlamına gelen empati, hayatımızın ilk senelerinden itibaren asap sisteminin ehemmiyetli bir parçası olarak büyümeye başlar. İki yaşındaki bir çocuk dahi karşısındakinin hislerini okuyabilir. Aldatmaca, rol yapma gibi şikeli sınamalarda bulunabilir. İnsan beyni ve sosyal ilişkileri büyüdükçe empatik likeni de çoğalır. Son senelerde MR görüntüleme tekniğiyle yapılan araştırmalara göre, başkasının deneyim ettiklerini izlerken beynimizin emin bölgeleri, sanki bu deneyimleri yaşıyormuşuz gibi hareketleniyor. Zira neşe, afallamışlık, fobi, fiziksel ve psikolojik acı hem bu duyguları yaşayan bireyde hem de gözlemcide ayna nöronlar sınan asap hücrelerini tetikliyor.
Bu vaziyette empati, beynin kendisini ve başkasını algılarken flulaştığı bir nokta. Us yürüterek değil, gerçeğinde gerçekten sezerek empati kuruyoruz. Kuşlardan maymunlara pek çok hayvanda ayna nöronların varlığı tanımlandı. Ayna nöronlar, tabiatta çoğu zaman taklitle büyüyen bilme yetisinde büyük rol oynuyor.
Esneyen birini görünce esnemeye başlamamız bile, empatik algının işlediği vaziyetlerden. Bulaşıcı esneme yalnızca insanlarda değil, köpeklerde ve maymunlarda da kollanıyor. Fakat memelilerde empatik yosunu, esnemeyle hudutlu değil. Bonobo maymunları, hücum ve şiddete uğrayan maymunların hislerini çözebiliyor, onlara şefkat gösteriyor. İnsanlardaki kadar gelişmiş olmasa da memelilerin çoğu yüksek seviyede empati yetisine, acıma göstermek için gereken nörobiyolojik ekipmana sahip.
SIRTIMI KAŞIRSAN SIRTINI KAŞIRIM
Empatinin biyolojik mekanizmasına ışık yakalanması ve memelilerde gözlemlenmesi, bilimcileri özveri tavrının orijinini denetlemeye itti. Eforlunün üstünlük sağlayarak genlerini ve jenerasyonunu devam ettirdiği, büyük balığın minik balığı yuttuğu tabiatta, özveri insana has bir tavır mı?
Cevap, beklenmedik bir yerden geliyor. İnsanlar kadar eforlu sosyal topluluklar oluşturabilen karınca ve arı gibi sosyal böceklerde “akraba seçiciliği” sınan kalıtsal aktarım sisteminin en apaçık misalini, belki de özverinin bir tutum şekli olarak ilk defa ortaya çıkışını görüyoruz. Akraba seçiciliği bir akrabanızın üremesinin, sizin üremenizden kalıtsal açıdan daha kârlı olduğu vaziyetlerdir. Kalıtsal kopya rakamının değişiklik gösterdiği kraliçe arı ve emekçi arılarda, her emekçi arı kardeşine yüzde 75 oranda kalıtsal eşlik gösterir. Bu oran hayli yüksek, zira bir emekçi arının üremesi halinde çocuğu ile ancak yüzde 50 oranda genetik eşliği olur. Bu sebeple, rastgele bir arı kolonisinde emekçi arıların genlerini bir sonraki jenerasyona en aktif şekilde iletmesinin yolu, kraliçe anneye daha çok kardeş yapması için hizmet etmektir. Gerçekten de arı kolonilerinde, emekçi arılar kısır olur. Arılar, tahtakuruları ve karıncalar gibi sosyal hayvanlarda dayanışma ve özveri akraba seçiciliği üzerine kurulur.
Akraba seçiciliği teoriyi, fedakarlığın gen havuzumuza birkaç surat milyon sene evvel dahil olduğunu gösteriyor. Sosyal böceklerden sonra, diğer sosyal hayvanlarda da özveri muhtelif biçimlerde ortaya çıktı, fakat akrabalarla hudutlu kalmadı. Birbirlerini yırtıcı hayvanların hücumlarından kurtaran bufaloların, hasta türdeşlerine emdiği kanı veren vampir yarasaların günün avını sürünün diğer azalarıyla paylaşan kurtların tutumu birkaç değişik biçimde açıklanabiliyor. Bunlardan en yaygını, “sırtımı kaşırsan sırtını kaşırım” şeklinde özetleyebileceğimiz karşılıklı özveri. Bir maymun sırtındaki asalakların ayıklanması ve kaşınması için başka bir maymundan destek alıyor. Hemen hemen her zaman, destek eden maymun bir zaman sonra kendi sırtındaki asalaklardan kurtulmak için destek ettiği maymuna dönüyor. Özverinin getirisi götürüsünden yüksek olduğu zaman hatasız işleyen bu sistemde, hayvanlar daha sonra kendileri için aynı tavırda bulunabilecek türdeşleri için özveri yapıyor. Karşılıklı özveriyle yapılan iyilik akrabalık hudutlarından çıkarak, daha geniş bir kitle için geçerli oluyor. Bu, dayanışma üzerine heyeti cemiyet dincinin ehemmiyetli bir parçası.