HOOLIGANS: STORM OVER EUROPE
Maç bittiğinde kaybeden ekip, kendi sahasında oynamasına karşın korkak bir kediden farksız futbolu ile tüm taraftarlarını utandıran kızıl saçlının ekibiydi. Kızıl saçlı ve tüm taraftarlar hayal kırıklığından daha aşırısını 90 dakika sonunda tatma gururuna nail olmuşlardı. Bu ceplerinde tomarla para bulunan beş para etmez futbolcular şimdi tüm maç süresince izlettirdikleri altlık futbollarını alıp soyunma odasına oradan da manken sevgililerinin koyunlarına girip gecenin avuntusunu bulucaklardı. Peki ya o? Peki öbür taraftarlar?
Ücretini almasına daha iki hafta vardı ve o bir salak gibi gidip cebindeki son parayı yakaladığı ekibin maçını izlemek için tüketmişti. O da bir şeyler hak ediyordu. En azından bir galibiyet. Ona bir şeyleri kazandığını, muvaffak olduğunu sezdirecek rastgele birşey. Ama hayır! Burnu büyük bu salaklar hiç bir şeyi önem vermiyordu. Buraya onları izlemeye gelen binlerce insan umurlarında değildi. Olsa maçı kazanırlardı zati. Maçtan çıkıp kendi mürettebatıyla birer alkol alıp en azından sahada gördüklerini unutmak istiyordu. Kızıl saçlı ve arkadaşları alkollerini darılırken bara karşı ekibin taraftarları da geldi. Kızıl saçlı için kaçırılmaması gereken bir fırsattı. Onları kendi konutlarında yendikleri için kendilerini bir halt sanıyorlardı. Şimdi de hiç çekinmeden stadyumun karşısında duran bu sahibi muhakkak bara gelme cürretini göstermişlerdi. Kızıl saçlı içinde kopan bağırışla motive oldu. Kendiliğindene ağzından salyalar akıtarak ” Kabahat cezasız kalmaz ” diyerek ilk laflı sataşmayı içlerinden bir kurban seçerek yaptı. ” Hey çocuklar şu herifin giydiği forma size de inek pisliğini andırdırmıyor mu? ” diye bağırdı bardaki herkesin dinleyeceği biçimde. İleti yerine erişmişti. Bununla berebar takribî beş dakika kadar iki ekip taraftarları arasında laflı sataşmalar devam etti. Bar sahibi ise polisi aramıştı dahi. Daha sonra inek pisliği rengindeki formasına yapılan hakaret karşılığı kızıl saçlıya annesi ile alakalı yapılan yakışıksız laflar fitili ateşledi. Kızıl saçlı elinde yakaladığı bira şişesini masanın üzerinde ters çevirip kırdı ve gözleri kararmış bir halde karşı grubun üstüne sıçradı. Kırık şişeyi amacının üzerine büyük bir özveri ile eriştirmeyi muvaffak oldu. O pisliğin kolunda açılan yara için en az altı dikiş atılması gerektiğini düşündü ve bu kızıl saçlıya oldukça zevk verdi. Bar birden bu ani atlayışla beraber karıştı. Polisler geldiğinde vaka hakimiyetten çıkmış ve bar dışına taşmıştı. Polislerin istediği dayanak güç vaka yerine gelip kaosu hakimiyet altına aldığında kızıl saçlı, snobun birinin suratını yumrukları ile cilalamakla meşguldü. Bu sebepdendir ki ense köküne yediği cop darbesi son derece ani ve hakimiyetsizce isabet etmişti.
Gözlerini açtığında bir hücrede sırayla dostlarının hepsinin ifadelerinin alındığını gördü. Dostlarının takviyesiyle doğruldu ve o da ifade vermek için hücreden böldü. İfade verirken acı bir geçeğin farkına vardı. Otuza yakın taraftarın herbiri sanki ağız birliği yapmışçasına hadiseyi başlatanın kızıl saçlı olduğunu söylemişlerdi. Hatta kendi dostları dahi. Bu ifadeleri reddetmeden doğruladı. Bu kadar bireyin ifadesine karşı bir ifade vermek muhtemelen onun fotoğrafı kayıtlarda palavra söylemiş olduğunu gösterecekti. Bu biçimde öbürlerinden bir kaç gün daha fazla içeride kalacaktı o kadar. Kazandığı başarı yanında bu ufak bir kıymetti. Reelinde hadiseyi kızıl saçlı başlatmıştı ama bunu kabul etmek istemiyordu. Belki bir şeyler andırsa bunu kabullenmekte zorlanmazdı da. İfade verdikten sonra iki polis memuru ile beraber hücresine götürülmek üzere odadan böldü. En azından o öyle sanıyordu. Öbür dostlarının da bulunduğu birinci kattaki hücreye götürülüceğini sandı ama enteresan bir biçimde taban katta bulunan hücrelerden birine konulmak üzere götürüldüğünü fark etti. Konulacağı hücreyi görünce söylevi yakalandı ve haykırmaya çalışmaktan çok içeri girmemeye uğraştı. Kapı üzerine kapatılıp polislerin arttan bağırdı ama onu pek önemsemediler. “Bir yanılgı yapıyorsunuz. Beni yanlış hücreye koydunuz “diye son defa umutsuzca bağırdı polislerin ardından. Sonra holün sonunda kaybolan polisleri izleyip arda korkarak döndü. İçeride her birinin üzerinde inek pisliği renginde formaları olan on-onbeş kadar taraftar vardı. Bir çoğunun suratlarını anımsıyordu. Hepsi fena dayak yemiş onbeş dargın taraftar! Birçoğunu kaos içinde sinsice kendi benzetmişti. Öykünün gerisini anlatmak bize düşmez. Fakat şunu öğrenil yeter. Artık ekibin en haşin amigosunun lakabı ” kızıl saçlı ” değil. Artık ona herkes ” tatlı kızıl ” diyor. Ve reeline bakarsanız artık kahramanımız pek de haşin değil.
Orjinal Bir Reyin mu?
Oyunun analizine başlamadan evvel şunu söylemekte fayda var. Hooligans gerçekten esrarengiz bir fikir üzerine heyeti bir reyin. Oyunun bir çok yetersiz noktası bunu değiştiremez. Fakat ne yazık ki sadece yenilikçi görüşü oyunu hoş yapmaya yetmiyor. Oyunun adına bakıp bir şeyler çıkaramadıysanız oyunun emelini azıcık açayım dilerseniz. Holligans: Storm Over Europe Yazının geri kalanında Holligans kullanılacaktır isimli buram buram Britanya vahşeti kokan oyunumuzda emel genel olarak, ekibine sadık bir taraftar olup onu hiç bir zaman, özellikle de dış saha maçlarında yalnız vazgeçmemek. Natürel bu takviyeyi yalnızca saha içinde vermeniz gerekmiyor. Genelde saha dışında da bazı vakalara karışacaksınız. Yalnız oyunun genelini oluşturan bu çeşit vazifelerin ekibe olan yararı tartışılır natürel. Zati oyundaki ara videoları ve içinde bulunduğunuz holigan grubunu anlamaya başladıkça ne kadar çok kafayı çizmiş kişilik portföyüne sahip bir grubu yönettiğinizi kavrayacaksınız.