Kapağında hoş mu hoş, nazik mi nazik bir sarışının durduğu oyunumuzun ismi So Blonde. Dışarıdan ilk gördüğünüzde pek bir özelliği yok gibi dursa da, oyunun arka tasarısında başka bir deyişle üretimci olarak muhtemelen bir hayli serüven oyunu beğenenin yakından tanıyacağı, Steve Ince bulunduğundan ister istemez dikkatleri azıcık daha üzerine sürüklüyor. Bazılarınızın “Ben serüven oyunu hoşlanmıyorum kim bu Steve Ince?” gibi bir düşünce geçebilir. Kendisi Broken Sword gibi serilerin arttaki ad. Başka Bir Deyişle genel anlamda hep zaferli işlere imza atmış birisi ve bu da So Blonde’tan temennilerimizi artırıyor ister istemez. Ancak imal bu temennilerin ne kadarını karşılayabiliyor? Orası kavga gerektiren bir mevzu.
Sarışın korsanlar!
İdarediğimiz kişiliğin ismi Sunny Blonde. Sunny, hiç istemediği halde ailesinin güçü ile deniz yolculuğuna çıkar ve bu yolculuk sırasında başına gelmedik şey kalmaz. Son olarak bir de gemilerine yıldırım düşmesi neticeyi, gemi alabora olur ve denize düşer. Kendine geldiğinde ıssız olduğunu düşündüğü bir adadadır ve tuhaf olan şey, ailesini bulmak zorunda olması ya da kaybolmuş olması kendisi için mesele değildir. Onun için mesele olan tek şey bozulan makyajı ve ıslanan sarı saçlarıdır. Sunny, oyunun genelinde de bu hal ve davranışlarda bulunan biri. Fakat ilerledikçe hadiseler gitgide enteresanlaşacak ve Sunny korsanlarla gayret etmek zorunda kalacak, adanın üzerindeki laneti kaldırmak için de iki adet düğün tertip etmesi gerekecek.
Mevzu bu biçimde işleniyor. So Blonde için, hakikatinde hiç yaratıcı olmayan gayet klişe bir senaryo üzerine sabrettirilmiş bir reyin diyebiliyoruz. Zati mevzu azıcık zorlanarak uzatılmış gibi geldi bana. Zati ilerledikçe de, imalin netlikle kendisinin afaki detaylarla uzatılmaya çalışıldığını görmek can sıktı. Fakat oyunun barındırdığı espritüel öğeler bir nebze olsun oynanabilir kılıyor. Fakat nereye kadar?
Kambersiz düğün olmaz
Grafikler zati basitlikle anlaşılabileceği biçimde çizgi roman stilinde hazırlanmış. Hakikatinde gayet de iyi çizilmişler. Çevre rengarenk ve cıvıl cıvıl. Grafiksel olarak hiç bir problem göze çarpmadı ve üzerlerinde uğraşıldığı belirli oluyor. Oyundaki diyaloglar espri duygusunu öne çıkarmak ismine hazırlanmışlar ve hem gülünçler, hem de gülünç oldukları kadar zaferliler da. Sadece tek problemleri, diyalogların bulmaca çözümlerine en ufak dayanağı değmiyor olması. Gerçekten hiç bir dayanağı olmayacak buna hazırlanın. Gerçi seslerin zaferli olduğu reelini değiştirmiyor, ancak bu ufak problem oyunun işleyişi göz önüne alındığında, küçüklükten çıkıp dev bir mesele haline gelebiliyor. Zati So Blonde aralıksız yürüyerek geçiyor ve gerçekten o kadar fazla yürüyorsunuz ki, bir bulmacanın çözümü için adayı baştan sonra turlamanız dahi gerekecek. Buna bir de Sunny’nin eline geçen her şeyi cebine atmasını da ilave edelim. Şöyle demek oluyor ki, bulmacalarla ya da oyunla ilgili olan olmayan ne görürseniz cebinize koyabilirsiniz. Fakat kullandığınız eşyalar çantanızdan kaybolmadığından ve bu nesne alma harekâtı bakiye kadar sürdüğünden dolayı, bir müddet sonra çantanız dipsiz kuyuya dönüşecek ve aradığınız eşyayı bulmak da zorlandığınız gibi, bulmacalarda hangilerinin işe yarayacağını da tek tek sınama yanılma usulüyle bulabiliyorsunuz. Stok işi gayet galibiyetsiz bir çalışma olmuş. Bunun üstüne bulmacaları çözmek ismine diyalogların dayanakçı olmaması da ilave edelim. Müzikler etrafa ve atmosfere uygun olarak değişkenlik gösteriyorlar ve genelde iyiler. Kısacası oyunun belki de tek iyi yanı sesler, müzikler ve grafikler.
Üretimde aralıksız yürüyorsunuz diye bahsettim, bunun üstüne haritanızın olmadığını da ilave edeyim. Ufak bir harita sistemi ilave edilmiş olsaydı, gerçekten çok daha zaferli olabilirdi. Fakat bir müddet sonra o yolları gidip gelmekten dolayı, ezberleyeceksiniz. Bunların haricinde So Blonde içinde küçük küçük oyunlar var ve gerçekten cümbüşlüler. Mini oyunları oynarken daha çok zevk aldım.
Sarıkız Sunny
So Blonde için sınamaya bedel, fakat uzun müddet oynanamayacak bir reyin diyebiliriz. Genel olarak grafikler sesler müzikler güzelime gitti. Her ne kadar üretimde gülünç ve espritüel bir atmosfer yaratılmaya çalışılsa da, imal içerisindeki büyük boşluk hissi, bir müddet sonra direnemeyip oyunu kapatmanıza ve hatta bir daha açmamanıza neden olacak türden. So Blonde üstüne, “Ne yaptın Steve Ince?” denilebilir.